1 Kasım 2010

Sakin Konseri by Arif Emrah Orak

Ayaklı Etkinlik Takvimi'nden davetiye kazanarak Sakin konserine giden Arif Emrah Orak'ın kaleminden konseri aktarıyoruz sizlere.

Kız kardeşimi aradım.

-Naber?
-İyilik.

Bir sessizlik oldu.

-Yarın günlerden ne?

Elinde, bastırınca viyuk viyuk öten oyuncak ördeklerden varmış (nedenini sormayın asla bilemezsiniz.) onu öttürdü bir kaç kez. Hiç şaşırmamış gibi devam ettim.

-Haklısın, Cuma. Yarın ne var?

Yine ördek öttü. (ördek üç kere ötmeden sen beni inkar edeceksin.)

-Sakin’in konseri var.(diye yanıtladım kendimi)
-Ya evet yaaa. (birden normale döndü.)
-Gidecek misin? Diye sordum sinsice. Bir kaç kez gitmişti belli olmazdı.
-Yok nasıl gideyim. Para yok.
-Peki davetiyem var desem?
-Aggghhhhhhh gerçekten miii?
-Hı hı.

29 Ekim 22:20

Bronx’un önündeki kuyruktayız. Girişte kusmuğunun üstünde uyuklayan sarhoş bir çocuk var. Herkes ona bakıyor. Artık neyin gerçek neyin sanat olduğu bilinemez. Belki bir performanstır. Fakat gerçek kusmuk kullandıkları kesin. Önümüzdeki kızlardan biri diğerine “abi işte Kadıköy’de olsa böyle olmaz. Biri gelip kaldırır. Herkes bakıyor inanamıyorum.”diyor. Gerçeğin çölüne hoşgeldiniz. Arkamızda iki hobbit var. Bir tanesi bir anda önümüze geçiyor. Fakat arkamızda kalan yüzük kardeşiyle konuşmaya devam ediyor arada. Öfkeli Gandalf bakışlarımla en azından arkamızdakini sindiriyorum. Bunlar gecenin habercisi. Öndeki hobbit önündeki kızları da geçiyor. Bence Kadıköy’de buna da izin vermezler. Hobbit bir öndekini de geçiyor vs.

Adımı kontrol ediyorlar ve üstünü çiziyorlar. “Belki eşyalarınızı vestiyere bırakmak isteyebilirsiniz” İstemem. Vestiyer ücretsiz. Mor ötesi damgalarımız bileklerimize vuruluyor, çantalarımız aranıyor ve içerdeyiz. Bir anda “The Big Bang Theory” setindeyiz. Sonuna kadar iliklenmiş yakalı t-shirtler, ince gri hırkalar, tabii ki kemik gözlükler. Berbat bir dejavu. Duvar lobundaki nöronlar vücudun dışındaki alanın zihinsel bir modelini çıkarır. Sürekli sürtünen, çarpan, belimde dans eden insanlar ciddi kafatası travması yaşamış olmalı. Bir süre sonra nefretimle vücudumun etrafında bir miktar güç kalkanı oluşturabiliyorum. Tabii ki siz huysuzlandıkça delilerin mıknatısı haline geliyorsunuz. Sakin olmalıyım. Zaman geçiyor, sahneye çıkmıyorlar. Kardeşim “Oha 11 olmuş” diyor. 5-10 dakika sonra sahnedeler. Alkış, kıyamet. Artık diğer şeyleri unutabilirim.

Sabahtan beri kafamda çalan şarkıyla başlıyorlar. “Eksik Şarkı” –bezdirmedi hayat beni oysa yarı iletkenim biraz içim dışımda. Ardından “Laleler Beyaz”çalıyorlar. Canlı performansları gerçekten çok iyi. “Edepsiz Komedya”yı söylerlerken Onur Özdemir’in haykırışı harikaydı:”Bugün senin günün onu da mahvettin -allah cezanı versiiin- seni sorana her yanım derim...”

“Denek Hayatım”la bitiriyorlarken üstüne 2 şarkı daha eklediler ve yine “Eksik Şarkı”yla bitirdiler. Şarkılar her şeyi unuturmuştu. Sürekli böğüren, sürekli şarkı isteyen, sağa sola savrularak dans eden grubu (Tamam, en çok siz seviyorsunuz Sakin’i) bile fazla takmadım. Kardeşim “Gerçekten yaşlanıyorsun” dedi. Haklı olabilir. Bittikten sonra çıkış çilesi başladı. Çıkış için birkaç kez farklı kapılara yollandık. Daha sonra çıkış kuyruğuna dahil olduk. “Kusura bakmayın vestiyerde bir yoğunluk yaşanıyor. 5-6 dakika bekleteceğim sizi.” Flashback: "Belki eşyalarınızı vestiyere bırakmak isteyeceksinizdir.” Tekinsiz bir kız, kardeşime yaklaşıp bir şeyler sordu ve uzaklaştı. Yanında tamponu var mıymış? (yokmuş) Peki olan birini tanıyor muymuş? (Tanımıyormuş)

Dışarı çıktığımızda şarkı mırıldanıyordum. “Son kez kalktım geç yatağımdan”demek ki her şey yolundaydı.

-“İlk Yara”yı çalmadılar di mi?
-Yok, ama “Eksik Şarkı”yı 2 kere çaldılar o yeter.

Ayaklı Etkinlik Takvimi’ne çok teşekkür ederiz.

Hiç yorum yok:

 
.fc-sectitle { color:#FFFFFF!important; }