21 Temmuz 2010

Buika @ Sepetçiler Kasrı

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde Buika, Sepetçiler Kasrı'nda sahne aldı.

17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali dün konser mekanı olabilecek en güzel mekanlardan biri olan Sepetçiler Kasrı'nda sonlandı. Saat 10:00'da başlayan Buika'ya yetişebilmek için apar topar evden çıkınca onca gündür festival dahilinde hiçbir konserde yapmadığımı yaptım ve İKSV kartımı evde unuttum :( Allahtan Emre Erbirer imdadıma yetişti...

Sepetçiler Kasrı'na vardığımda dış kapıda uzunca bir kuyruk vardı. Aralarından sıyrılıp içeri girdiğim sırada öğrendim ki daha önce bilet almayıp konseri izlemek isteyen seyirciler bu kuyruğu oluşturuyordu. Gündüz saatlerinde konsere 15 dakika kala sınırlı sayıda bilet satışa çıkacağı haberi verilmişti. Sanırım o sırada olanlara ya bilet kalmamış ya da son şansa yetişememişlerdi.

İçeri girdiğimde mekanın epey kalabalık olduğu gözüme ilk çarpan şey oldu. Sahne içeri girildiğinde en sağ tarafta, denize paralel olarak kurulmuştu ve oturma düzeni de hemen deniz kenarındaydı. Oturanlar için müthiş keyifti sanırım :) Piyanistin ilk birkaç notasından sonra sahneye gelen Buika, (biraz Televole tadında olacak ama yiğidi öldürüp hakkını verelim şimdi) kostümüyle resmen göz kamaştırdı! En azından benim gözlerim kamaştı :) Cart turuncu ve pembe renginde uzun kuyruklu, sırtı açık bir elbise giymişti. Boynunda sapsarı, parlayan büyük bir kolye vardı. Çok samimi söylüyorum sırf o kostümü daha yakından görebilmek için de Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin Facebook sayfasına yüklenmesi için sabırsızlanıyorum. Yetkililer! Lütfen acele edin :))


Oturanlar konfor açısından nasıldı bilemiyorum ama ayakta durmak en azından benim için biraz eziyetti. Böyle ayakta izlenmeli konserlerde boyumun biraz daha uzun olmasını istiyorum. Sürekli önüme çok uzun insanlar düşüyor. Her neyse... Şarkı aralarında Buika uzun uzun seyircilerle konuştu. Aşk ve özgürlük konuları hakimdi. Sanırım herkesin en çok güldüğü ve en akıllarda kalan cümlesi: "When you are in front of a last drink or love, you say "can i have another one please?"" oldu :)))

O güzel sesiyle birbirinden güzel şarkıları ardından konser sonlarına doğru konserin bittiğini sanıp kalkıp gidenler seyirciler arasında homurtulara neden oldu. Herhangi bir sanatçı sahnedeyken gözünün içine baka baka mekanı terk etmek bana çok saygısızca geliyor. Ben utancımdan yapamam doğrusu. Yapacaksam bile de en arkalarda, görünmeyecek bir yerlerdeysem yaparım ki kimse rahatsız olmaz, kimseye de yakalanmam :)


Artık daha fazla uzatmadan 2 şarkılığına sizi dün geceye davet ediyorum. 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin bir parçası olmak müthiş zevkti! İKSV'ye, Garanti Bankası'ına ve işin arka planındaki herkese çok teşekkürler! Tadı damağımda kalan bir deneyimdi. 18. Uluslararası Caz Festivali'ni şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum :)


16 Temmuz 2010

Tony Bennett @ Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde Tony Bennett, Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi'nde sahne aldı.

Dün gece için ne desem, ne yazsam bilemiyorum gerçekten. "17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin en'lerini say" deseler Tony Bennett konserini hangi kategoriye koyacağımı bilemem. "All in one" gibi bir kategori açma şansımız varsa Tony Bennett konserini kesinlikle buna dahil ederim. En heyecanlı, mutluluk verici, masalsı, romantik, zarif, naif... Daha nasıl ifade edebilirim hiçbir fikrim yok!

Aslında konser benim için çok acı başladı. iPhone'un azizliğine uğrayarak geceyi görev bilinciyle canlı yayın yapar gibi Twitter'dan aktaramadım. Fotoğraf çekemedim. Video çekemedim. Sadece hatıralarım, şu anda bile gözümün önünden geçen o güzel kareler var aklımda. Öncelikle itiraf etmeliyim ki çok utanıyorum! Neden mi? Kerem Görsev Trio'nun başına yetişemediğim için ve konser ortasında "yerim nerede, nereye geçsem?" sebebiyle kalabalık yaratan insanlardan birisi de bendim. Saatinde gelip yerine geçmiş izleyicilerin haklı homurtularını duydum ara ara. Besbelli rahatsız olmuşlardı, konser izleyecekleri yerde devamlı hareket eden, soru soran, "ay afedersiniz" diyen insanları izliyorlardı.

Tüm Cemil Topuzlu Tony Bennett'i beklerken sahneye kızı Antonia Bennett çıktı ve "Welcome to the Tony Bennett Show" diyerek konseri, pardon şovu başlattı :) "Babasının kızı" diyebileceğimiz cinsten performansını sergiledikten sonra Watch What Happens çalmaya başladığı an beyaz ceketi, uçuk mavi gömleği, lacivert pantolonu, güzel gülümsemesiyle Tony Bennett sahnede belirdi. Alkış, kıyamet! Etrafımdaki herkes ama herkes 32 dişle gülümsüyordu!
Seyirci sayısı hakkında küçük bir matematik yapmak istesem de başarısız oldum. Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi silme insan doluydu, iğne atsan yere düşmezdi. Zaten bu yüzdendir ki numaralı biletlerin bitmesinden sonra ayakta biletleri satışa çıktı. Konser öncesi altlığı olsun diye günlerdir Tony Bennett şarkıları dinliyordum "Bunu çalar mı? Acaba bunu da çalar mı? Bak kesin bunu çalar!" diyerek. Dediklerimin birkaç tanesinde (Stranger In Paradise, Smile, Fly Me To The Moon) başarılı oldum :)

Seyircilerden bazıları Tony Bennett'nin şarkılarına eşlik ederken bazıları da 84 yaşında olup bu denli nasıl dinç kaldığını tartışıyordu. Ara ara Tony Bennett ile ilgili başka konuşmalara da kulak misafiri oldum. Aslında ressam olduğu, Stranger In Paradise şarkısının Tony Bennett eseri olduğu, 1950'lerde deli gibi kadın hayranı olduğu konuşulan diğer konulardı. Şarkı aralarındaki dedikoduların haddi hesabı yok tabii :))
Hatırlarsanız bundan bir önceki gün The Brand New Heavies konserinde güvenliğe ve rodie'ye zor zamanlar yaşatan kafası güzel bir seyirci vardı. İşte onun Cemil Topuzlu şubesi dün gece Tony Bennett konserindeydi! :)) Sürekli "Tonyyyyy, Tony Benneeeettt" diye bağırdı durdu.

Birbiri ardına sıraladığı şarkıları arasında I Left My Heart In San Francisco'dan tutun The Way You Look Tonight'a kadar en güzel ve en özelleri vardı. Konser bittiği an, dakika tutmadım ama,10 dakika veya daha fazla bir süre boyunca seyirciler Tony Bennett'i alkışladı. Dakikalarca! Çılgınlar gibi! Onca insanı kırmayıp bis için geri gelen Tony Benett dün gece gerçekten bambaşka 2 saat yaşattı orada olan herkese. Sezen Cumhur Önal sunsa "kadife sesli şarkıcı" diye tanıtırdı. Bense "dün geceki masalın kahramanı" olarak...

Geceye dair daha fazla fotoğraf için Elif Sözen ve Mahmut Ceylan'ın kamerasından görüntüler için tıklayın.


The Brand New Heavies @ İstinyePark

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde The Brand New Heavies, İstinyePark'ta sahne aldı.


Yazının en başından iddia ediyorum! İstinyePark böyle keyifli, böyle samimi, böyle neşeli bir konser görmemiştir, uzunca bir süre de görmeyecektir! Çarşamba gecesi gerçekten i-nan-ıl-maz-dı! Başta "bir konser için burası küçük bir alan değil mi?" diye düşünürken konserin ilerleyen dakikalarında böylesine konserler için İstinyePark'ın biçilmiş kaftan olduğunu anladım. Sahnenin kenarına kadar golf arabalarıyla getirilen grup elemanları ilk şarkının startından hemen sonra sahneye şıkır şıkır kostümleri ve enerjilerliyle daldılar. Seyircilerden bahsetmiyorum bile! Hepsi ilk şarkıdan ayağa fırlayıp önlere doğru koştular. Kenardaki restoranın konser alanı içine dahil olan bahçesinde oturanlar yemekleri bırakıp konsere daldılar.

Şarkılarla, kostümlerle, danslarla İstinyePark Çarşamba gecesi gerçekten açık hava diskosuna döndü. İlk şarkılarda sahne önüne gitme konusunda tereddütleri olan seyirciler, grubun da teşvik etmesiyle sahnenin ucuna kadar koştular. Seyirciler arasında herkesten daha çok eğlenen biri vardı. Sürekli sahneye çıkıp ve sahne önünde zıplaya zıplaya dans ediyor, şarkı aralarında grup elemanlarına laf atıyor ve şansı varsa sahneye çıktığı anlarda boştaki bir tefi kapıp şarkıya sahnede eşlik ediyordu. Tabii bu durumdan rahatsız olan görevliler ve The Brand New Heavies grubunun rodie'si bir noktadan sonra duruma müdehale ederek bahsettiğim seyirciyi sahneden indirdi.


Konserde 1 kere bile enerjiyi düşürmeyen The Brand New Heavies'in konser sonuna doğru gelmeye başladıklarını sahneye yanaşan golf arabaları, nam-ı diğer limo'larından anladık. Dream On Dreamer çalmalarından birkaç şarkı sonrada konser hakikaten bitti. Sahneden ayrılmış gibi yapıp kenarda bis alkışları için beklerlerken bile tekrar sahneye geri dönmek için resmen sabırsızlanıyorlardı. Sanırım bu İstanbul konseri onlar için bambaşka geçti. Her şarkı sonunda "İstanbuuuul we love youuu!" diye bağırmalarından bunu rahatlıkla anlayabiliriz :)
Mor, mavi, pembe ve sarı ışıklar altında, şık şık kostümleri ve coşkulu seyirci ile başbaşa bırakıyorum sizi:


14 Temmuz 2010

Lisa Ekdahl @ Esma Sultan Yalısı

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde Lisa Ekdahl, Esma Sultan Yalısı'nda sahne aldı.

17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin sona yaklaştıkça 1 güne düşen konser sayısı fazlalaşıyor, karar vermek gittikçe zorlaşıyor mu bana mı öyle geliyor? Festivali benim gibi sıkı sıkı takip edenler hemfikir mi benimle bilemiyorum. Bir yandan bu akşam gideceğim The Brand New Heavies, Tony Bennett, Grace Jones, Seal ve Buika konserleri için ayrı ayrı heyecanlanırken bir yandan da "İyi güzel, her gün ayrı bir konsere gidiyoruz da 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin de sonuna geliyoruz" diye üzülmüyor değilim...

Dün gece sahil kesiminde hem Massive Attack hem de Lisa Ekdahl konserlerinin peşpeşe saatlerde olması sebebiyle konsere yetişme konusunda zorlandık. Öyle ki çoğu sürücünün bilmediği kestirme ve dapdaracık yollardan konser alanlarına ulaşalım derken o dapdaracık sokaklarda trafik sıkışıklığı yüzünden sonsuza dek kalma tehlikesi atlattık!

Esma Sultan her zamanki gibi zarif, her zamanki gibi şıktı. Boğaz'a karşı kurulmuş sahne, ip gibi dizilmiş koltuklar, ayakta Lisa Ekdahl'ın şarkılarına dans ederek eşlik eden seyirciler (Bu arada konserde Göksel ve Akasya Asıltürkmen de seyirciler arasındaydı), Lisa Ekdahl'ın güzelliği, büyüleyici sesi... Her şey o kadar ayrı güzel görünüyordu ki! Hele Lisa Ekdahl... Konser sırasında Lisa Ekdahl'ın 39 yaşında olduğu aklıma gelince kendisine imrenmeden yapamadım. Sanırım o da bir konuda bizlere imrendi. Yanlış anlamadıysam konser sırasında sık sık arkaya dönüp Boğaz Köprüsü'nü, manzarayı izliyordu. :)

Biraz kendi şarkıları biraz caz cover'ları ile konserine kısa süreli bir ara veren Lise Ekdahl için seyirciler arasında aynı şey konuşuldu: "Tanrım ne kadar güzel!", "Ayy tam bir peri kızı gibi!". Haksız da sayılmazlar! Lafı uzatmıyorum ve Lisa Ekdahl'ın sesiyle My Heart Belongs To Daddy ile sizi başbaşa bırakıyorum.

Geceye dair daha fazla fotoğraf için Mahmut Ceylan'ın kamerasından görüntüler için tıklayın.

11 Temmuz 2010

Imogen Heap @ İstanbul Modern

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde Imogen Heap, İstanbul Modern'de sahne aldı.

Doğruya doğru, 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali programı açıklandığında Imogen Heap'in ismini festival dahilinde görünce havalara uçtum! :) Yavaş da olsa görmek istediklerim listesidekilerin üzerinden birer ikişer geçiyor olmak çok güzel.

Konsere 1 gün kala neredeyse geri sayıma başlayan ben, aynı heyecanı konser günü de yaşıyordum. Biletlerin günler öncesinden tükenmiş olmasından dolayı bilet bulamamış arkadaşlarım sebebiyle susmayan telefonumdaki en ilginç görüşmem şu oldu sanırım:
- Selam Pelin. Akşama bir şeyler yapalım diyoruz. Katılır mısın?
* Hmm kusura bakma akşama Imogen Heap konserine gidiyorum.
- Öööf sen de amma konser kaşarı oldun ya! İyi tamam görüşürüz.


Konsere 15-20 dakika önce gelmiş olmak ne kadar hataydı bilmiyorum. Girişte daha önceden bilet alanların biletlerini aldığı kuyruk, çantalılar için çanta kontrolünün yapıldığı kuyruk, çantasızlar için bilet kontrolü yapılan kuyruk... Her taraf kuyruk doluydu! İlk şarkıya yetişemeyecek olmanın tedirginliğini yaşarken İKSV'de görevli olan Emre Erbirer'e rastlamış olmak sevindiriciydi :)

Derken konserin başladığını ve hala kuyrukta olduğumu fark ettiren Imogen Heap'in sesiyle ilk şarkıyı kaçırıyor olmanın üzüntüsü birbirine karıştı. Neyse ki ilk şarkı sonunda kendimi konser alanına atabilmiştim. Normalde İstanbul Modern'in arka tarafındaki bahçesi büyük gelirken sahne kurulması sebebiyle küçücük bir avlu gibi gelmişti gözüme. Sahnenin tam arkasına yanaşmış olan kocaman gemi gözlerimizi almış olsa da gemiden de sahneye doğru kilitlenip konseri izleyen bir sürü insan vardı. Böyle beleştepeye can kurban dedirtti :)

Şarkı aralarında çok samimi sohbetler yapan ve sanki minik bir barda konser veriyormuşcasına rahat hareket eden Imogen Heap birbiri ardına şarkılarını sıralarken seyirciler arasında Hide and Seek sabırsızlığı baş gösterdi. Her şarkı arasında muhakkak Hide and Seek diye bağırılmasına daha fazla tepkisiz kalamayan Imogen Heap "Tamam, herkes bu gece istediğini alacak." diyerek sabırsızlanan seyircilerin içlerine su serpti.

Seyirciyi 3'e bölerek kocaman çok sesli bir koro oluşturdu önce ve sonra Just For Now şarkısını söylettirdi. İnanın tüylerim diken diken oldu! Her şey masalsı gibiydi. Zaten sahne dekorundan da anlayabilirsiniz. Ağaç altında camdan yapılmış gibi duran piyanosu, müzikler, coşku... Just For Now'dan hemen sonra belki de en sevdiğim şarkısı olan Speeding Cars çalmaya başladı. Artık o şarkıyı da canlı canlı dinledikten sonra huzur içinde eve dönebileceğimi anladım :)

Birkaç şarkı sonra konseri bitiren Imogen Heap mutlaka tekrar İstanbul'a geleceğini söyledi. Her konsere gelen grup/kişi söyler bunu ama bu seferki farklı bir şeydi. Sanki Imogen İstanbul'a bayılmış ama kısa kalmasından ötürü çok yer keşfedememiş olmasından ötürü üzgündü. Seyirciler her ne kadar bis için alkış yağmuruna tutularsa da Imogen Heap geri dönmedi. Bir süre daha bekledik "belki bir umut" diyerek fakat geri dönen kimse olmadı ne yazık ki...

Geceye dair daha fazla fotoğraf için Ozan Eicher'in kamerasından görüntüler için tıklayın.


10 Temmuz 2010

Stanley Clarke Band feat. Hiromi

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali dahilinde Stanley Clarke Band feat. Hiromi Arkeoloji Müzesi'nde sahne aldı.

Caz Yeşili sayesinde uzun zamandır ve hatta hiç gitmediğim yerlere gitmiş olmanın sevincini yaşıyorum bugünlerde. Dün uzun zamandan sonra ilk kez Sultanahmet'e gidip turladım. Havanın durumundan mıdır bilemiyorum in cin top oynuyor gibiydi. Yolda yürüyen herkes kaçar gibi yürüyordu. Geçtiğim yollar üzerinde 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'ne dair hiçbir afiş ve ilan görmemiş olmak şaşırttı beni doğrusu.

Hızlı ve küçük çaptaki tarihi yarımada turumdan sonra vardığım Arkeoloji Müzesi'nin bahçesini güzel şarap kokuları sarmıştı. Konser öncesi sohbet edenler, bahçedeki hava şartları sebebiyle oluşturulan yeni oturma düzeninde yerini arayanlar, içki kuyruğundakiler... Herkes müthiş güzel, müthiş zarif görünüyordu.

Konserin başlamasına 5 dakika kaldığı anonsu yapıldığında herkes yerini aldı ve Stanley Clarke Band'i ve de onlara eşlik edecek olan piyanist Hiromi'yi sabırsızlıkla beklemeye başladı. Daha ilk şarkıdan çok iyi bir performansla konsere başlayan Stanley Clarke Band ve Hiromi anında havaya girdiler. Stanley Clarke'ın "kesinlikle bu dünyadan değil!" diye tanıttığı davulcusu Ronald Bruner Jr., solosu sırasında öyle coştu ki bir ara bagetlerini tamamen hare hare görmeye başladım. Zaten en sonunda o da hakim olamadı ve bageti havada uçtu :) Bunun hemen üzerine Ronald Bruner Jr. hakkında internette ayaküstü araştırma yaptım ve öğrendim ki 2 yaşından beri davul çalıyormuş!

İlk şarkı sonunda çiseleyen yağmura karşılık Stanley Clarke da o havada konsere gelmiş olan seyircisine teşekkür edip yağmurun güzel olduğunu, aldırış etmemek gerektiğini söyleyip konserine devam etti. Rüzgarın ve yağmur şiddetinin artması üzerine görevliler müthiş bir hızla tüm seyircilere beyaz yağmurluk dağıttı. Görevliler o kadar seri ve o kadar çabuk yağmurlukları dağıttılar ki Arkeoloji Müzesi'nin bahçesi bir anda bembeyaz oldu. Japon piyanist Hiromi hakkında da bir şeyler söylemem lazım tabii! O kadar tatlı, o kadar enerjik ve o kadar sempatik ki piyanoyu hop oturup hop kalkarak çalması görülmeliydi. Bir de 30 yaşında olduğunu öğrendiğim an şok oldum!

Yağmurun git gide şiddetlenmesi üzerine seyirciler bir bir şemsiyeleri açmaya başladı ve sahne neredeyse görülmez bir hale geldi. Bu sırada seyircilerden kimisi konseri o şekilde daha fazla izleyemeyeceğine karar vermiş olacak ki oturma alanında hareketlenmeler başladı. Ya 4. ya da 5. şarkıya gelinmişti ki artık yağmur gerçekten çekilmez bir hal aldı ve en sonunda sahnedekilere de zor anlar yaşatmaya başladı. Önce Hiromi iki arada bir derede piyanosunu bezle silip kurtarmaya çalışsa da nafileydi. Görevlilerin gelip piyanoyu korumak için piyano yanlarına gerdikleri bez-poşet arası şey tutmazken bu kez de Stanley Clarke'ın kontrbasının fena halde ıslanması artık her şeyi zora sokmuştu. Twitter'a 1-2 bir şey yazabilmek için elime aldığımda bile ekranımun su içinde kalması ve hiçbir şekilde ekranın bastığım aplikasyonları algılamaması keyfimi kaçırdığı an yağmura daha fazla tahammül edemeyeceğimi anlayarak üzülerek de olsa Stanley Clarke Band'i ve Hiromi'yi geride bırakarak eve dönmek zorunda kaldım.

Eve dönmemden bir süre sonra Twitter'dan öğrendiğim kadarıyla konser hava şartları yüzünden kesilmiş ve Stanley Clarke bir kez daha geleceğinin sözünü vererek sahneden ayrılmış. Hava şartları sebebiyle güme giden bir konser olduğu için üzgün olsam da elden bir şey gelmiyor. Geçen seneki Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde SMV ile birlikte Stanley Clarke'ı izleme şansına sahip olduğum için biraz daha şanslı olduğumu hissediyorum :)


9 Temmuz 2010

Imogen Heap Davetiye Sorusu!!!

Garanti Bankası ve Caz Yeşili sponsorluğunda 10 Temmuz Cumartesi günü saat 21:o0'da İstanbul Modern'de gerçekleşecek olan Imogen Heap konseri için 1 adet çift kişilik davetiye sahibini arıyor!
Soracağım soruya mail atarak doğru cevabı veren 6. kişi davetiyenin sahibi olacak. O halde geçiyorum soruma:

"Imogen Heap'in çıkarttığı solo albümlerin adları nedir?"

Cevaplarınızı plnekmekci@gmail.com 'a gönderebilirsiniz...

8 Temmuz 2010

Chick Corea Freedom Band Konseri by Alper Tüzün

Ayaklı Etkinlik Takvimi'nden davetiye kazanarak Chick Corea Freedom Band konserine giden Alper Tüzün'ün kaleminden konseri aktarıyoruz sizlere. :)



Mavi/yeşil spot ışıklarının altında bir kelebek, belki de ışığa uçan böcek klişesini biraz abartarak ve sahne korkusunu da yenerek Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi'nde yükseliyor. Sahnenin iki tarafında sahil kumu üzerinde terkedilmiş bir tahta sandal, arkada eski bir şehir manzarasına karışmış gökyüzü ve tüm bunların ortasında efsane Chick Corea ve ismini hakkıyla taşıyan Freedom Band'i.

Taksim'de bir akşam üstü yemeğinden sonra metro istasyonunu gözümüze kestirmiş giderken, meydanda büyük bir sahneden kulağımıza gelen ses (Su Üstünde Avrupa Festivali'nin Taksim ayağında çalan East West Caz Orkestrası) bize artık yazın geldiğini, Temmuz'un geldiğini ve şehre cazın geldiğini kanıtladı. Kulağımızda bir saksafon solosuyla Açıkhava'nın yolunu tuttuk. Organizasyon en ufak bir sıkıntı yaratmadan cazseverlere işin sıkıcı kısmını (güvenlik kontrolleri, bilet kesimleri falan falan...) atlattırırken, biz de davetiyemizi arayarak her seferinde bir sonraki standa yönlendirilirken bulduk kendimizi. Davetiyelerimizi alırken bir görevlinin telsizine gelen "Konsere 10 dakika var" anonsuyla fark ettim 10 dakika sonra Chick Corea'yı göreceğimi.

Konserin başından sonuna kadar ayaklarımız (Chick Corea'nın ki bile :) davulda Roy Haynes'e eşlik etmekten kendini alamadı. Aman tanrım, o nasıl bir performans! 85 yaşındaki Roy 2 saat boyunca yerinde duramadı, sanki içinde küçük bir çocuk vardı ve baterisiyle oynuyordu, ne kadar neşeli, ne kadar enerjik olduğunu anlatamam. Sololarının büyük kısmını diğer grup üyeleri pianosunu, basını bırakıp yakından izledi. Hatta bir noktada Roy Haynes, elinde iki baget Chick'in yanında gidip pianonun mikrofonuna ritm tutarken -biz de alkış tutarken- Christian McBride bir eliyle basını tutarken gizlice diğer eliyle Roy'un bagetlerinden birini çalıp tek elle davula vurmaya başladı (Konserin bu noktadan sonraki 5-10 dakkası çalışılmış ve her konserde yapılan bir şey miydi, yoksa o anda mı çktı bilmiyorum; fakat ne olursa olsun Freedom Band adını nereden aldığını kanıtladı!) Grubun her bir üyesi dayanamayıp Christian McBride'a ayak uydurdu ve birkaç dakika içinde 4 usta aynı anda tek bir davulu çalıyordu! Ortaya çıkan ritm inanılmazdı, İstanbul cazseverleri kendinden geçti.

Christian McBride'dan bahsetmişken... Sanırım benim için gecenin süpriziydi. Zaten ne kadar harika olacağını bildiğim Chick ve Roy'un yanında en az onlar kadar iyiydi, dakikalar süren inanılmaz sololarıyla belki de seyirciden en çok alkışı o aldı, ustalarla iletişimi ve uyumu da inanılmazdı! Konserin sonunua doğru saksafonda harikalar yaratan Kenny Garrett diğer grup üyelerini alkışlatmak için isimlerini tekrar tekrar söylerken grubun arasındaki bağ inanılmazdı, kurulduktan bu kadar kısa süre sonra bu kadar sıkı bir aile olmaları gerçekten çok etkileyici. Gecenin sonunda tüm Açıkhava yazın ve festivalin başladığına ikna olmuş bir şekilde grubu dakikalarca alkışladıktan sonra İstanbul'un sokaklarına dağıldı. Tabi ben de dahil tüm erkeklerin hemen telefonlara sarılarak dünya kupası yari finalinin sonucunu öğrendiği de gözümden kaçmadı... :)

7 Temmuz 2010

Jülide Özçelik Band & Maarten Ornstein

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festivali dahilinde Jülide Özçelik Band ve Maarten Ornstein Salon İKSV'de sahne aldı.

Bu post'u yazmadan önce şöyle geri dönüp baktım blog içinde. 24 Şubat 2009 tarihli post'umda bahsetmişim Jülide Özçelik'ten ve ona olan hayranlığımdan. Kısa bir özet geçeyim kendisini keşfetmem hakkında. Her şey kitap almak üzere İstiklal Kitabevi'ne girdiğim sırada dükkanda Jülide Özçelik'in albümü çalar ve ben satıcının yakasına yapışıp "Bu sesin sahibi kim?" diye sorup albümünü almamla başladı. Albümü ezberleyene dek dinledim de dinledim.

17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali takvimine ilk baktığımda Imogen Heap, Seal, Tony Bennett'den hemen sonra gözüme çarpan ilk isim Jülide Özçelik oldu. Tekrar canlı izleyeceğim için epey heyecanlandırdı beni.

Ne yazık ki konserin başını biraz kaçırmış olmamın burukluğu ile içeri girdiğimizde Salon İKSV'nin Larry Graham konserinden sonra bambaşka bir ortama dönüştüğünü gördük. Üstlerinde mum olan masalar, ya ayakları ile ya da elleri ile, ama illa bir şekilde ritm tutarak Jülide Özçelik Band'e eşlik eden seyirciler... Tweet mi yapsam, konseri mi izlesem yoksa videoya mı çeksem arasında kalmak inanın bana çok zor bir durumdu!

Cem Tuncer, Ercüment Orkut, Kağan Yıldız, Ediz Hafızoğlu, Jülide Özçelik ve de tabii ki önemli misafir Maarten Orstein, kaba bir tabir olacak ama niyetim iyi :), tam anlamıyla döktürdüler! Son 2 röportajda sormuştuk hatırlarsanız. "Müzik olsaydınız, siz müzikle ilgileniyorsunuz diye gurur duyar mıydınız?" diye. Bu insanların cevabı tereddütsüz olarak "Evet!" olmalı! :)

"Bugün Neden Gelmedin" isimli parçada tüm Salon İKSV'yi hüzün kapladı. Herkes şarkıyı bambaşka bir şekilde dinledi eminim çünkü gerçekten o hisse kapıldım. Konser sonuna gelmek üzere olduklarını "Son 2 şarkımıza geldik" diye belirten Jülide Özçelik seyirci tarafından elbette bırakılmadı. Her şarkı sonunda "Aaa! Son şarkıymış ama! 1 şarkı daha!" diye ifade ettiler. Jülide Özçelik Band ve Maarten Ornstein seyircileri tabii ki kırmadı ve 1 şarkı daha çalıp ayrıldı. Dün kadar güzel bir geceyi daha fazla anlatmayıp size dün geceyi 1 şarkılık da olsa geri getiriyorum:

6 Temmuz 2010

Chick Corea Freedom Band Davetiye Sorusu!!!

Garanti Bankası ve Caz Yeşili sponsorluğunda 7 Temmuz Çarşamba günü saat 21:o0'da Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi'nde gerçekleşecek olan Chick Corea konseri için 1adet çift kişilik davetiye sahibini arıyor! Soracağım soruya mail atarak doğru cevabı veren 5. kişi davetiyenin sahibi olacak. O halde geçiyorum soruma:

"Chick Corea Freedom Band grubunun diğer üyeleri kimdir?"

Cevaplarınızı plnekmekci@gmail.com 'a gönderebilirsiniz...

Airstar 2

AIRSTAR: Samsung’un performans yarışması Airstar bu sene de ödül dağıtmaya devam ediyor!


Bu sene 2.’si gerçekleştirilecek olan Airstar yarışması, oneloveonetouch.com adresinde başladı. Airstar yarışması, adını “Air Guitar” ‘dan, yani hayali bir gitar çalıyormuş gibi yapmaktan alıyor. Yalnız arada bir fark var: Airstar yarışmasında hiçbir enstrüman kısıtlaması yok. Yarışmaya katılacaklarlar ister gitar, ister darbuka, ister kilise orgu hatta isterlerse vuvuzela çalsınlar, yeter ki kaydetsinler, ve yollasınlar.

Çalacakları enstrüman zaten hayali olduğu için, müzik bilgilerinin de bir önemi yok. Önemli olan yarışmacıların kendine güvenleri, yaratıcılıkları, vücut dilleri ve mimikleri.

2 Ağustos 2010’a kadar devam edecek yarışma sonunda birinci Samsung LE-40C650 102 ekran LCD TV, ikinci Samsung N150 Netbook, üçüncü ise Samsung Wave cep telefonu kazanacak. Verilen oylar neticesinde belirlenen şampiyonlar, ödüllerini yine Samsung sponsorluğunda düzenlenen bir ödül töreninde alacaklar.

Katılımlar için: oneloveonetouch.com

3 Temmuz 2010

Larry Graham & Graham Gran

Garanti Bankası sponsorluğundaki Uluslararası İstanbul Caz Festival'inin 2. günü Larry Graham & Graham Gran, Salon İKSV'de sahne aldı.


Doğruyu söylemek gerekirse ilk kez Salon İKSV'de bir konser izleyecek olmanın heyecanı ile gittiğim Larry Graham konserinde hiç bu kadar eğleneceğim aklımın ucundan geçmezdi! Müthiş bir bina, müthiş kibar görevliler, müthiş samimi bir salon... Sanırım bundan sonraki Salon İKSV konserlerini iple çekiyor olacağım diyerek dünü anlatmaya koyuluyorum.

Saatler 23:00'ı gösterdiğinde salonun dışındaki alandan bir bando takımı sesleri yankılanmaya başlandı. Ardından salonun kapısı büyük bir gürültü ile açıldı ve Larry Graham konseri başlattığını düdüğünü öttürerek ilan etti. :)

Grup tüm enerjisi ve neşesi ile sahneye çıktığında beyazlar içindeki ekibin kostümleri dikkatimi çekti. Çevresi parlak taşlarla çevrili fötr şapkalar, bembeyaz takım elbiseleri gene parlak taşlı gitar askıları... Vokalist kadının beyaz elbisesi ve ördüğü ama bir yerden sonra bıraktığı upuzun saçları ve kocaman mavi gözleri... Resmen göz kamaştırılardı!
Enerjilerini hiç kaybetmeden ve oylanamadan ilk şarkılarına giren Larry Graham ve grubu daha ilk 5 notalarını çalmıştı ki salon birden dalgalanmaya başladı. Seyircilerin bu kadar çabuk kendilerini havaya sokup dans ederek gruba eşlik etmeleri onları gerçekten sabırsızlıkla beklediklerinin açıkça kanıtıydı! Enerjileri hakkında şunu söyleyebilirim: İlk başta şarkı aralarında neredeyse hiç aralık vermeyip üst üste 3 şarkı çalmaları sebebiyle çektiğim video yüzünden kasılıp kalan kolumun ağrısı bile hiç rahatsız etmemişti, o kadar diyeyim size :)Ne zaman duruldular ve şarkı geçişlerinde ara vermeye başladılar, o zaman Larry Graham da seyircilerle sohbet etmeye başladı ve tabii İstanbul'a geldikilerine ne kadar sevindiklerinden de bahsetmeden geçmedi.

Funk'a doyduğum gecenin ilerleyen saatlerinde gecenin erken bitmeyeceğini "açık açık" söyleyen Larry Graham konserin son saatinde bir noktadan itibaren çalmak ve söylemek isteyen seyircileri tek tek sahneye çağırdı. İlk çıkan kişi Larry Graham'ın bas gitarını kaptığı gibi sanki onlarla birlikte yıllardır çalıyormuş gibi şarkıya eşlik ettikten ve büyük alkış aldıktan sonra sahneye vokal için biri daha çıktı. Tıpkı bir önceki seyirci gibi o da yıllardır grupla birlikte şarkı söylüyormuşcasına şarkıyı söyledi. En sonunda ise bir seyirci tekrar Larry Graham'ın bas gitarına talip oldu ve şarkıyı sonuna kadar götürdü.

Biraz ayaklarımı dinlendirmek için bina dışına çıktığımda içeri girmek isteyen ve bu konunda da epey ısrarcı olan sarhoş birisi ile karşılaştık. Salon İKSV görevlilerinin çok zarif ve kişiyi ruhen yaralamayacak bir şekilde kendisini geri püskürtüp içeri girmemesine ikna etmeleri çok güzeldi.

Salona geri döndüğümde ortam daha da hareketlenmiş ve seyircilerin neredeyse tamamı kendini dansa vermişti. Size şunu söyleyebilirim. Dün geceyi görememiş olanlarınız adına çok üzülüyorum. Bu kadar seyirci ile iç içe olan bir grup ve bu kadar samimi bir konser ortamı görmemiştim. Bas gitarda “slap tekniğinin” yaratıcısı olarak anılan Amerikalı bariton şarkıcı, müzisyen, besteci ve plak yapımcısı Larry Graham ve grubu dün resmen Salon İKSV'yi salladı!


 
.fc-sectitle { color:#FFFFFF!important; }