
A: İçeri giremezsin bunlarla!
B: Efendim? Nasıl giremem?
A: Giremezsin basbaya. Bırakman lazım bunları.
B: Pardon nereye bırakacakmışım?
A: Git arabana bırak.
B: Arabayla gelmedim, kaldı ki zaten içeride bu ve benzeri bi’ sürü fotoğraf makinesi olduğunu biliyorum. Ne olacak şimdi peki?
A: Ben bilmem, ama bunlarla giremezsin. Akreditasyonun var mı? Yok. Giremezsin.
B: Bakın “Bunlarla giremezsin diyorsunuz ama çözüm göstermiyorsunuz. Nereye bırakılacak peki bunlar?”
A: Git basın masasına bırak.
B: Olur mu öyle şey? Neden oraya bırakıyormuşum? Tanımadığım etmediğim insanlara neden makinemi ve eşyalarımı emanet edeyim?



Annem tembihlemişcesine Fischerspooner öncesi her türlü ihtiyacımı gidermek için program yaptım. Öncelikle birkaç bira içilecek, ardından karın doyurulacak, konserin hemen öncesinde de tuvalete gidilecek. Güzel ve soğuk Efes’lerden (1 bira=6TL) birkaç tane içtikten sonra yemek kısmına doğru ilerledik. Ayıptır söylemesi 1 adet dürüm sipariş ederken sıra beklediğimizde neredeyse bütün arkadaşlarımı görmüş kadar oldum. Festivallerin bu yanını seviyorum işte. Uzun zamandır görmediğin insanların hepsini tek bi’ gün içinde görüp sohbet edebiliyorsun :) Her neyse, acılı söylemediğim halde; ama acı sever bi’ insan olmama rağmen beni dragona çevirmiş olan acılı dürümden sonra keyif sigarası yaktığımız sırada görevli bi’ kız yanaştı ve bi’ sürü rengarenk iğnelerden verdi. Kendime “müdavim” ve “konser sakini” iğnesini kaptıktan sonra, laf aramızda, biraz da zorumla gelmiş olan sevdiceğe de “nerdeyim ben?” iğnesini layık gördük :)
Gel gelelim tuvalet mevzusuna… Her seferinde tam teçhizatlı kameraman gibi gittiğim konser ve festivallere bu sefer hazırlıksız geldim. Yanımda ne bi’ peçete ne de bi’ ıslak mendil vardı. Tuvalette bulacağımı umarak girdim tuvalet sırasına ve daha önce hiç rastlamadığım bi’ düzene rastladım. Tuvalet kabinlerinin bulunduğu alanın hemen girişinde duran görevliler bekleyenleri tuvaletler boşaldıkça parça parça alıyordu, ki bu da bana gayet mantıklı ve düzenli geldi. Ne kadar sıklıkla temizlendiğini öğrenemedim; ama tam ben girerken temizlik görevlileri gelmiş tüm kabinleri temizlemeye başlamışlardı. Zaten anlatacağım olay da tam bu noktada başlıyor. Her şey yolunda, tahminimden daha az kuyrukta bekleyip boş bi’ kabine atmışım kendimi; fakat çoğu kabinin kilidi doğru düzgün çalışmıyor, kabinler kitlenmiyor! Paçalarım leş olmasın diye kıyafetime mi mukayyet olmaya çalışayım, kilidi bozuk kapıyı mı tutmaya çalışayım, yoksa yüzyıllardır o anı bekliyormuşcasına mutluluğa mı erişeyim gibi düşünceler ile boğuşurken hiç beklemediğim bi’ anda görevlinin zart diye kapıyı açması ve aslında saliselerle sınırlı ama ikimiz adına 10 dakika utanç içinde ne yapacağımızı bilmeden geçirdiğimiz zamanda kapatması bir oldu! Şikayetçiyim arkadaş tüm kilidi bozuk ve tuvalet kağıdı bitmiş kabinlerden!

Casey, konseri çoğu kişinin favori parçası olan Never Win ile bitirdikten sonra stage diving yapma niyetinde olduğunu hemen belli etti tabi. Tam sahneden kendini insanların üzerine bıraktı ki “Hadi abi, hadi!” der gibi sahne ışıklarının söndürülmesi bir oldu! Her ne kadar Casey’nin durumunu net görememiş olsam da bacaklarının sürekli havada, oradan oraya gittiğini görmek de yetti.
Çok Groove Armada insanı olmadığımız ve de ayaklarımızın artık zonklama aşamasına geldiği için Fischerspooner’ın sahneden ayrılmasıyla biz de ufak ufak eve dönüş yolunu tuttuk. Bütün gün “Ben de fırıldak istiyorum!” diye tutturmuş olan ben, girişte kova kova fırıldaklara saldırdım ve sanırım One Love’ın ilk günü için hatırladığım son karem bu oldu :)Alanın hemen çıkışında kapının çevresine birikmiş esnaf görüntülü insanlar alandan çıkan herkesi taciz eder gibi yanına yanaşıp “Şu bilekliği verin de biz de girelim birader!” demeleri aşırı rahatsız ediciydi. Kapı önü güvenliği gibi herhangi bi’ görevli de görmedik zaten. Ana cadde üzerinde birikmiş taksiler içeride “Ya taksi bulamazsak? Bu yorgunlukla sürünürsek? Ya asla eve dönemezsek?” paniğimize ilaç gibi geldi; fakat onlar da sıra kapmaca mevzusu yüzünden kendi aralarında tartışıyorlardı. Anlayacağınız çoğu konser çıkışında olduğu gibi Efes One Love’ın da çıkışı biraz harala güreleliydi. Eve vardığımızda enerjimin sıcak ve güneş tarafından tamamen emilmiş olduğunu, ayaklarımın da koparcasına ağrıdığını söylersem yalan olmaz.
Değdi mi?
Bu da soru mu! :)