23 Haziran 2010

Efes Pilsen One Love Festival by Cansu Elter

Ayaklı Etkinlik Takvimi'nden davetiye kazanarak Efes Pilsen One Love Festival'a giden Cansu Elter'in kaleminden festivali aktarıyoruz sizlere. :)

Festival demek sadece müzik dinlemek değil.Festival demek ihtiyacın olan temiz havayı biraz alabilmek, mavi gökyüzüne bakabilmek, uzun zamandır görmediğin dostlarını görebilmek, bu hoş tesadüflerle gününü renklendirmektir.Gündüz güneşinin kavurduğu tenini buz gibi bir birayla serinletmektir.İnsanların cıvıltılarıyla dertlerinden uzaklaşmak, müziğin bütünleyici etkisiyle bir olmaktır.Bu yüzden festival ruhun gıdası, olmazsa olmazıdır.Bu festivalde senelik gıdalarımdan biri, bir önceki senelerdeki gibi, hafızama hoş desenlerle dokunan bir anı oldu.Bunun için Pelin'e teşekkürü bir borç biliyorum tabi ki. Ayaklı Etkinlik Takvimi ile benim ve benim gibi birçok müzikseverin ruhunu tazeleyen tınıları dinlememizi sağladı, sağlıyor. Ulvi bir görev bir nevi :) Ha, davetiyem sayesinde ne bilet kuyruğu, ne de bileklik kuyruğu derdine girmeden jet hızıyla alana vardım, onu da söylemeden edemeyeceğim :)

Efes One Love'a bir takım sebeplerden dolayı çok erken gidemesem de, alana vardığımda The Whitest Boy Alive'ın güzel sound'u karşıladı beni. Kings of Convenience'in nerd kılıklı ama sempatik elemanı Erlend Oye zaten birçok arkadaşım vesilesiyle enişte statüsünde saydığım bir kişilik, severek dinledim. Hem dinledim hem de yeni gelmenin verdiği bir gereklilik olarak kim nerde, nasıl buluşuyor organizasyonunu yapıp, akreditasyon yeteneğimi gözler önüne serdim (grup o arada biraz kaynadı demeye varıyorum.).

Sonrası malum, Fisherspooner muhteşem sahne performansıyla beni benden alırken, Groove Armada alkolün en etkin olduğu saatlerde bile hoplayıp zıplamamı sağladı. Kendilerine de teşekkürü borç biliyorum, senenin tüm enerjisini ve birikmişliğini içimden alıp doğaya saldılar:) Bir de önünde durduğumuz ağacın üzerine çıkıp dans eden iki turist ablamız biralarının yarısını üzerimize dökmeseydi, gece daha "kuru" geçebilirdi, ama sağlık olsun, o da nazar boncuğu.

Konserlerden sonra başlayan Oldies But Goldies party'e gelen çadıra insanlar doldu taştı. O da kısa ama güzel sürdü, gönül isterdi ki bi 4'lere kadar dinleyelim ama her festivalin bir bitiş saati var değil mi?

Ve festival alanı... Bu sene, geçen senelere göre daha az etkinlik olduğu gerçeğini es geçemeyeceğim. Ana sahne, Samsung çadırının etrafı ve tuvaletlerin önündeki kalabalık dışında birikilmiş bir etkinlik alanı yoktu. Gençler çayırda çimende zaman harcıyordu. Freshtival bile o kadar dar bir alana sahip olmasına rağmen, birçok etkinlik çadırına sahipti. Ki her ikisi de Pozitif Organizasyon'un işi olduğundan candır, orası ayrı.

Barlar yeterli sayıdaydı, servisler kusursuz işledi, yeni tatlar denendi, beğenildi (bira mojito), yine başarılı bir festival geldi, geçti. Emeği geçen herkesin eline, Ayaklı Etkinlik Takvimi'ne sağlık diyorum ve daha fazla kafa ütülemeden nacizane festival yorumumu burada noktalıyorum:)

Hiç yorum yok:

 
.fc-sectitle { color:#FFFFFF!important; }