
Cevaplarınızı plnekmekci@gmail.com 'a gönderebilirsiniz...
Taksi’den iner inmez Küçükçiftlik Park’ın kapısında sevgili Murat Çopur’u beklemeye başladık. Davetiyelerimiz kendisinde olduğu için kemiklere kadar işleyen o soğukta beklerken etrafı, kalabalığı ve durumları incelemeye başladık. Konser alanına girmeden girişte solda duran küp dubaların üzeri silme bira şişesi ile doluydu ve rüzgarda hepsi yerlere savrulup kırılıyordu. Sanki kavga çıkmış da insanlar birbirlerine şişelerle dalıyormuş gibi çok seri şangır sesleri duyuluyordu. Neyse, Çopur’u beklerken içeriden çıkan irice, upuzun saçlı abi “Biletiniz yok mu gençler? Davetiye vereyim size.” diye sordu; fakat biz gururlu gençler olarak teşekkür edip davetiyemizin yolda olduğunu söylesek de iyi niyetli abiye söz dinletemedik. İlle de verecekti o davetiyeleri, ısrarcıydı… “Yahu alın işte, girin içeri. Konser kapı önünde değil, içeride. Hadi gidip izleyin” demesiyle elimize tam tamına 6 davetiye sıkıştırması bir oldu!
Üst baş kontrolünden sonra alana tam olarak adım attığımızda öğrendik ki Sepultura çoktan 5. şarkıya geçmiş bile! “Madem sponsoru Tuborg, içmeli o zaman birkaç bardak” düşüncesi ile 1 bardağı 6 TL’ye satılan bira standını aramaya koyulduk. Ortalıkta yemek namına en ufak bir şey olmayışı çok garibime gitti doğrusu. Tamam, konser izlemeye gidiyorsun, tıkınmaya değil elbette; ama konser bi’ yandan, biralar bi’ yandan bünye acıkır elbette. Konser alanında yemek için sadece 1 seyyar arabada mısır satılması durumu belki de gecenin en acayip ve acımasızca eleştirilebilecek şeyiydi!
Artık biraz ciddi ciddi konserden bahsedeyim… Her ne kadar ilk 4 şarkıyı kaçırmış olsam da başından beri izlemiş olan arkadaşlarım sahnenin arkası ve yanlarının tamamen açık olmasından ötürü ses sistemi konusunda biraz endişelenmişler; fakat endişeleri boşa çıktı bana kalırsa; çünkü gayet süper duyuluyordu! Ses sistemi haricinde ışık sistemi de çok başarılıydı. Hatta o kadar başarılıydı ki fotoğraf makinemi yanıma almayışımdan ve türlü güzel pozları, anları kaçırmamdan ötürü çok pişman oldum. Sepultura ile ilgili beğenilesi 2 şey olduğuna karar verdik: Davulcu Jean Dolabella ve vokalist Derrick Green! Brezilyalı bi’ grup olmalarından ötürü tabii kültürlerinde samba vb. var. Konserin bi’ anında örneğini Pink Martini’den vereceğim Brazil şarkısını coverladılar. (Şarkıyı anımsamayanlarınız için: Fizy/ Pink Martini - Brazil) Kulaklarıma inanamadım! Gerçekten çok hoş bi’ sürpriz oldu…
Gelgelelim şikayetçi olduğum konuya, seyircilere… Bi’ coşku vardı, kabul; ama ruhsuz bi’ coşkuydu bana kalırsa. “Nasıl olur hem ruhsuz, hem coşku?!” demeyin, görseniz siz de hak verirdiniz. 3 tip seyirci vardı:
- Pogocular (ki sayelerinde birçok insan ağız tadıyla konseri seyredemedi bana kalırsa. Çemberi büyüttüler de büyüttüler. Alanın orta yerinde geniş bi’ boşluk varsa kendilerine yarattıkları alandan ötürüdür)
- Olduğu yerde coşan, müziğe eşlik edip kafa sallayanlar (İşte en sevdiğim seyirci türü! Konser adabını bilip, etrafına rahatsızlık vermeden konserin tadını doyasıya çıkarttılar. Helal olsun onlara!)
- Olup bitenden habersiz, put gibi duranlar (“Geçiyorduk uğradık” insanları)
Özetle seyirci açısından daha iyi geçebilecek bi’ konserken azıcık ruhsuzluk sebebiyle olması gerektiğinden daha düşük seviyelerde kalmış bi’ konserdi. Grup için yapabileceğim tek olumsuz eleştiri aşağı yukarı 1 saat kadar sahnede kalıp bis bile yapmadan, yangından mal kaçırır gibi sahneden inmeleri. Konser biter bitmez, grup sahneyi terk eder etmez rodie’lerin gelip mikrofonları bi’ çırpıda sökmeleri şok etkisi yarattı! Bugün Ankara’da konser vereceklermiş. Umarım daha coşkulu, daha güzel bi’ konser olur Ankaralılar için. Sözlerime burada son verirken Popstar jürisi kıvamında diyorum ki: “Ayaklarına, emeklerine sağlık! Yolları açık olsun!” Bunu saymıyoruz, gene gelsinler, arayı açmasınlar :)
Darısı Lamb of God’ın başına…
Ayaklı Etkinlik Takvimi'ne fotoğraflarıyla katkıda bulunan Ozan Eicher'in 19 Nisan saat 20:00'da Pendor Corner'da ilk kişisel fotoğraf sergisi açılıyor. Serginin açılış gecesinde Ozan için sahne alacak 3 isim var: Jehan Barbur, Kaçak ve Esin İris.
Sergi ve Ozan Eicher ile ilgili detaylı bilgi için Facebook'taki Ozan Eicher Fotoğraf Sergisi event'ine göz atabilirsiniz.
Ayaklı Etkinlik Takvimi ve Pelin'in sayesinde çocukluğum efsanelerinden biriyle Ghetto'da kavuştum, DJ Grandmaster Flash. Warm-up kısmı hayatımda gördüğüm en uzun warm up party'di. DJ No Frost vardı. 2 buçuk saat çaldı. Neyse ki hoş şeyler çalıyordu ama yine de sıkılmaya başlamıştım ki saat 1'de efsane sahneye çıktı ve başladı. Amcamız (52. yaşında!!) epey enerji doluydu, hiç yaşlanmamış gibi görünüyordu. 1 buçuk saat boyunca çaldı ve ambiyansı yüksek tuttu.
Ilk defa Ghetto'ya gidiyordum ve izleyicilerin tarz farkları beni çok şaşırttı açıkçası. İlk başta çok kalabalık değildi tabii. Birkaç izinli Amerikalı askerler vardı, birkaç da sarhoş İngiliz. Gittikçe doldu ve tarzlar çeşitlendi. Birkaç gerçek hiphop'cu, birkaç rapcı, bir sürü yabancı, hem o tarzı anlayabilen hem de heycan arayanlardan. Bir de bazıları vardı... Bazen kendimi Reina'da zannettim, çok giderim ya ;) 2-3 tane sarhoş turist vardı ama kötü değillerdi, amaçları eğlenmekti ama güvenlik biraz gergindi, fazlasıyla bence.
GMF'ın performansı çok iyiydi, çok keyifli ve nostaljikti bazen. Tabii ki 70'lerin ve 80'lerin tarzı bırakıp daha çok 2000'lerin clubbin' tarzına dönmüş, maalesef (benim için) ama çok güzel bir zaman yaşattı. İlk kez 8 yaşındayken onunla "tanıştım", Fransa'da bir HipHop programına katılmıştı ve klibinden çok etkilenmiştim. Daha sonra, Punk dönemimden sonra, tekrar hip-hop ve trip-hop döneme geçtim ve DJ GMF'ın etkini hepsinde buluyorum. Run DMC, Jason Nevins, Portishead, UNKLE, Herbaliser... Hepsinde GMF var ve o Ghetto'daki etkinlik tekrar bütün bunlarla kavuşturttu.
Onu görmek harikaydı, ne de olsa o bütün grupların böyle çalabilmelerin sebebi o. Tek rahatsız olduğum taraf, GMF'ın sürekli "İstanbul", "Make some noise", "Put cha hands up", "I don't see those hands" şeklinde bağırmasıydı. Onun dışında, benim için harika bir tecrübeydi...
Ayaklı Etkinlik Takvimi sayesinde IAMX'in Cuma günü olan Babylon konseri için çift kişilik davetiye kazanan da bendim! Bu arada IAMX'i canlı olarak sahnede ilk defa izlediğimi belirtmeliyim :) Babylon'a vardığımızda kapı önünde hatrı sayılır bir yoğunluk vardı, davetiyeleri verip içeriği girdiğimizde ailemizin fotoğrafçısı Ozan ile haberleştik, Ozan sağolsun 23:30 başlama saati olan konsere erken gelip sahnenin en önünde yerimizi kapmış ve bizleri bekliyordu aynı zamanda IAMX'in sahneye çıkmasını bekliyordu ki fotoğraf çekebilmeliydi :). Konser her zaman olduğu gibi 30-45 dk gibi bir süre geç başladı. İlk önce yardımcılarından biri sahneye kendini atıp milleti ateşlemeye çalıştı. Bir süre sonra ise arkasından IAMX sahnedeydi. Gerçekten ufak sahne dekoru, sahnede kullanılan küçük teknolojik cihazlar ve kıyafetleri göz kamaştırıyordu. Elinde vodka bardağı ile sahneye çıkan Chris Corner sahneyi biraz dağıttıktan sonra ilk şarkı için hazırdı. IAMX'in ilk şarkısı ile birlikte tüm Babylon sallanmaya başladı :). Özellikle tam sahne önünde olduğumuz için Chris Corner'in üstümüze düşücek korkusu sardı bizleri :)
Özellikle ara sıra klavyenin yanında dekor üzerinde bağlı bulunan iPhone üzerinden şarkılara hareket katması elektronik müzik adına gayet uyumlu bir hareketti. Sahnede oldukça deliydi Chris Corner. Yardımcıları sürekli peşindeydiler sahnede bir aksilik olmaması için. Chris Corner bir süre sonra kendisi için konulan davulun üzerine bir şişe suyu dökerek bizleri o sıcak havada biraz serinletti. Ama aynı şeyi fotoğrafçımız Ozan için pek söyleyemeyiz. Makinasını koruma derdindeydi o anda :)
Kısacası IAMX'in canlı sahne performansını ve o harika sesini bir dahaki gelişinde kesinlikle kaçırmayın. Konsere gidin ve kendinizi IAMX'in harika müziğine bırakın :)
Ve Ozan Eicher'in kamerasından IAMX konseri için şöyle buyrun: IAMX - Babylon by Ozan Eicher
Babylon'un sokağına girdiğimde dikkatimi ilk çeken şey uzun bilet kuyruğu. Kuyruğa hiç takılmadan biletlerimle (Ayaklı Etkinlik Takvimi sağolsun :)) daldım salona yaklaşık bir saatlik bekleyişin ardından saat 00:15 sularında kalabalıktan yükselen yırtıcı çığlıklar eşliğinde IAMX sahnede...
Kingdom of Welcome Addiction ile IAMX'e yakışır muhteşem bir giriş Chiris Corner'ın deriler içindeki kusursuz fiziği, muhteşem ekibi ve yaratıcı makyajları. Dört dörtlük bir görsellik , ses kalitesi herşey mükemmel!!! Derken Chiris'in "Kim manken ister??" demesiyle afallayan izleyici 30 saniye sonra manken parçaları her yerde...
Tam yanıbaşıma düşen kolun avuçlarımın arasından kayıp şanslı sahibini bulması yüreğimi burksa da bu konserden eli boş dönmeyeceğim kesin. Konser aynı tempoyla devam ederken kan ter içinde kalan IAMX, kısa bir vedayla sahneyi terk ediyor. "Acaba konser bitti mi?" diye düşünürken IAMX tekrar sahnede!
Daha yüksek bir tempo havada uçuşan havlular, bagetler, sular... Chris'in eli o kadar bol ki sanırım yakında kendini de atıcak diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Think Of England'ın ilk notaları Janine Gezang'ın klavyesinden dökülmeye başlayınca etrafımdakiler kendinden geçiyor, ben de çığlıkta sınırsızlık tanıyorum kendime.
Gözlerimi açtığımda çenemin konser salonunun yerlerini süpürmesi, boynumdaki uzun kolyemin onlarca kat dolanıp beni boğması son 15 dakikanın nasıl ateşli geçtiğinin küçük bir kantı mı derken Janine'in kollarını koparcasına sallayışı ve hüzünlü veda. Kalablığın seyrekleşmesi...
Hop IAMX tekrar sahnede... Aman tanrım bu bir mucizee en önlerde miyim? Neredeyim? Bir şey göremiyorum. Her yer karardı. Chris kendini de mi attı? Ellerimi tutan bu ince, narin, yumuşak tüllü el kimin?
Chris!!!
Ve konser bitti...
Moda dünyasına yepyeni bir hayat getiren MODAZON çok yakında topluluk aktiviteleri ile de hayatta...
İnternet dediler, moda dediler Modazon’u buldular, başucumuza koydular, harmanladılar ve yuvarlayıp kimseye göstermeden sakladılar. 2 sene boyunca neler yapabileceklerini düşündüler ve düşlediler. Düşten gerçeğe atlamak için çok çalıştışlar. Hayalleri, ortak tutkusu moda olan, değişik zevk ve meraktaki insanları buluşturmak; onları kaynaştırıp, yaratıcı süreçlere yelken açmaları için gerekli rüzgarı sağlamak...
Moda = stil, trend, eğlence, popüler kültür, tasarım, teknoloji, renk, paylaşım, ilham… Hepsini bir araya getirip, ana malzeme ‘moda’nın içinde eritiyorlar. Hazır tariflerdense, kendi emprovizasyonumuza güveniyorlar. Kendi oyun alanımız internette, herkesin zevkini sunabileceği, moda ana malzemeli keyifli bir dünya tasarlıyorlar. Katılmak sizin elinizde, ilham vericiliği garanti!
Türkiye'nin ilk interaktif sanal defilesi, bu akşam saat 20:00'da Akaretler W'da...