28 Nisan 2010

Sepultura

Öncelikle itiraf etmem gereken bir şey var: Bu konser dün değil evvelsi güne kadar hesapta yoktu! Ne zaman Sena aradı ve “Davetiye var hanııım!” dedi, o zaman fikir değiştirdik. Her ne kadar Fringe’in son bölümüne dalmış olmamızdan ötürü konsere biraz geç gittiysek de çok bir şey kaybetmemiş olduğumuzu gördük. Her ne kadar Biletix’te ön grup için saat 20:00 yazsa da sonradan öğrendim ki ön grup diye bir şey çıkmamış.

Taksi’den iner inmez Küçükçiftlik Park’ın kapısında sevgili Murat Çopur’u beklemeye başladık. Davetiyelerimiz kendisinde olduğu için kemiklere kadar işleyen o soğukta beklerken etrafı, kalabalığı ve durumları incelemeye başladık. Konser alanına girmeden girişte solda duran küp dubaların üzeri silme bira şişesi ile doluydu ve rüzgarda hepsi yerlere savrulup kırılıyordu. Sanki kavga çıkmış da insanlar birbirlerine şişelerle dalıyormuş gibi çok seri şangır sesleri duyuluyordu. Neyse, Çopur’u beklerken içeriden çıkan irice, upuzun saçlı abi “Biletiniz yok mu gençler? Davetiye vereyim size.” diye sordu; fakat biz gururlu gençler olarak teşekkür edip davetiyemizin yolda olduğunu söylesek de iyi niyetli abiye söz dinletemedik. İlle de verecekti o davetiyeleri, ısrarcıydı… “Yahu alın işte, girin içeri. Konser kapı önünde değil, içeride. Hadi gidip izleyin” demesiyle elimize tam tamına 6 davetiye sıkıştırması bir oldu!

Üst baş kontrolünden sonra alana tam olarak adım attığımızda öğrendik ki Sepultura çoktan 5. şarkıya geçmiş bile! “Madem sponsoru Tuborg, içmeli o zaman birkaç bardak” düşüncesi ile 1 bardağı 6 TL’ye satılan bira standını aramaya koyulduk. Ortalıkta yemek namına en ufak bir şey olmayışı çok garibime gitti doğrusu. Tamam, konser izlemeye gidiyorsun, tıkınmaya değil elbette; ama konser bi’ yandan, biralar bi’ yandan bünye acıkır elbette. Konser alanında yemek için sadece 1 seyyar arabada mısır satılması durumu belki de gecenin en acayip ve acımasızca eleştirilebilecek şeyiydi!

Artık biraz ciddi ciddi konserden bahsedeyim… Her ne kadar ilk 4 şarkıyı kaçırmış olsam da başından beri izlemiş olan arkadaşlarım sahnenin arkası ve yanlarının tamamen açık olmasından ötürü ses sistemi konusunda biraz endişelenmişler; fakat endişeleri boşa çıktı bana kalırsa; çünkü gayet süper duyuluyordu! Ses sistemi haricinde ışık sistemi de çok başarılıydı. Hatta o kadar başarılıydı ki fotoğraf makinemi yanıma almayışımdan ve türlü güzel pozları, anları kaçırmamdan ötürü çok pişman oldum. Sepultura ile ilgili beğenilesi 2 şey olduğuna karar verdik: Davulcu Jean Dolabella ve vokalist Derrick Green! Brezilyalı bi’ grup olmalarından ötürü tabii kültürlerinde samba vb. var. Konserin bi’ anında örneğini Pink Martini’den vereceğim Brazil şarkısını coverladılar. (Şarkıyı anımsamayanlarınız için: Fizy/ Pink Martini - Brazil) Kulaklarıma inanamadım! Gerçekten çok hoş bi’ sürpriz oldu…

Gelgelelim şikayetçi olduğum konuya, seyircilere… Bi’ coşku vardı, kabul; ama ruhsuz bi’ coşkuydu bana kalırsa. “Nasıl olur hem ruhsuz, hem coşku?!” demeyin, görseniz siz de hak verirdiniz. 3 tip seyirci vardı:
- Pogocular (ki sayelerinde birçok insan ağız tadıyla konseri seyredemedi bana kalırsa. Çemberi büyüttüler de büyüttüler. Alanın orta yerinde geniş bi’ boşluk varsa kendilerine yarattıkları alandan ötürüdür)
- Olduğu yerde coşan, müziğe eşlik edip kafa sallayanlar (İşte en sevdiğim seyirci türü! Konser adabını bilip, etrafına rahatsızlık vermeden konserin tadını doyasıya çıkarttılar. Helal olsun onlara!)
- Olup bitenden habersiz, put gibi duranlar (“Geçiyorduk uğradık” insanları)

Özetle seyirci açısından daha iyi geçebilecek bi’ konserken azıcık ruhsuzluk sebebiyle olması gerektiğinden daha düşük seviyelerde kalmış bi’ konserdi. Grup için yapabileceğim tek olumsuz eleştiri aşağı yukarı 1 saat kadar sahnede kalıp bis bile yapmadan, yangından mal kaçırır gibi sahneden inmeleri. Konser biter bitmez, grup sahneyi terk eder etmez rodie’lerin gelip mikrofonları bi’ çırpıda sökmeleri şok etkisi yarattı! Bugün Ankara’da konser vereceklermiş. Umarım daha coşkulu, daha güzel bi’ konser olur Ankaralılar için. Sözlerime burada son verirken Popstar jürisi kıvamında diyorum ki: “Ayaklarına, emeklerine sağlık! Yolları açık olsun!” Bunu saymıyoruz, gene gelsinler, arayı açmasınlar :)
Darısı Lamb of God’ın başına…

Hiç yorum yok:

 
.fc-sectitle { color:#FFFFFF!important; }